9 Nisan 2017 Pazar

TOM HANKS CHARLIE WILSON'LA SAVAŞA GİDİYOR!


Amerika Birleşik Devletleri Hollywood aracılığıyla ve dev dağıtım şirketleriyle sinema sektörünü domine ettiği gibi devasa askeri gücü sayesinde de kendisinden binlerce kilometre uzakta olan ülkelerdeki savaşlara  doğrudan veya dolaylı olarak müdahil oluyor.


Bilmeyenler için kısaca hatırlatmakta fayda var; Sovyetler Birliği 1979 yılında  Marksist Afgan hükümetinin daveti üzerine Afganistan’a girmiş ve mücahitler ile savaşmaya başlamıştır.Ancak mücahitler Sovyetleri frenlemek isteyen birçok ülkeden destek almış ve Sovyetler yaklaşık 15 bin askerini bu savaşta kaybetmiştir.



Charlie Wilson’s War filmi de Afganistan’da yaşanan bu mücadelenin Amerika ayağına odaklanıyor.Hollywood’un bol ödüllü yönetmenlerinden Mike Nichols’un yönetmenliğini yaptığı filmin başrollerinde Tom Hanks,Julia Roberts ve Philip Seymour Hoffman yer almaktadır.2007 yapımı film Teksaslı Kongre üyesi Charlie Wilson’un yaşadıklarından beyaz perdeye uyarlanmış.



Charlie Wilson kafası çalışan,alkol ve kadın düşkünü olarak nitelendirilebilecek bir senatördür.Afganistan’da Sovyet zulmü altında yaşamak zorunda olan insanlara savaşmaları için zengin bir bayan arkadaşının tavsiyeleri ve desteklemesiyle milyonlarca dolar değerinde silah sağlar.Tabi bunu yaparken filmde Amerikan Kongresinin grift sayılabilecek çalışma sistemini de görürüz.Amerian desteğiyle Rusları perişan eden mücahitler Sovyetleri ülkeden çekilmeye mecbur eder.Silahlar için milyon dolarlar temin eden Charlie Wilson Afgan halkının eğitimi için para istediğinde ise 1 dolar bile bulamaz.Bu da Amerika içinden Amerikan sistemine güzel bir göndermedir.


Filmin büyük çoğunluğu Charlie Wilson’ın Afgan mücahitler için yaptığı görüşmeler,toplantılar,yurtdışı seyahatlerle geçmektedir.Filmin süresi ise bu uzun hikayenin hakkını vermede biraz kısa kalıyor.Film kült filmler arasında gösterilecek kalitede değil belki ama Amerika içinden Amerikan sistemine yaptığı eleştiriler bakımından izlenmeye değer.

Filmin anlatım dili ile ilgili olarak da şunu eklemek yerinde olacaktır.Tom Hanks bu filmde  Er Ryn’ı Kurtarmak ve Yeşil Yol filmlerinden farklı olarak biraz daha sitcom tarzı bir anlatım dilinde karşımıza çıkıyor.Film binlerce insanın yaşamını yitirdiği bir savaşı konu alıyor ama Charlie Wilson karakterinin etrafı seksi kadınlar,eğlence partileri,aşırı tüketilen alkol ile çevrilmiş durumda.

Tahmin edileceği gibi filmin çatışma noktasında ise Ruslar var.Sovyetler ile ilgili iyi bir kelime dahi geçmiyor.Trajikomik olan ise Amerikan devletinin Sovyetlerle savaşırlarken milyonlarca dolarlık silah verdiği ve eğittiği Afgan mücahitler şuan Amerika’nın gözünde bir numaralı terörist olmaları.Amerikan çıkarları söz konusu olduğunda dost ve düşman kavramları arasındaki çizgi bu kadar ince.

Son olarak Kongre üyesi Wilson’un sözleriyle bitirelim:
"Bu filmde gördüğünüz herşey yaşandı. Yaşanan herşey harikaydı, ve dünyayı değiştirdi. Fakat sonunda her şeyi mahvettik." - Charlie Wilson.




19 Nisan 2015 Pazar

DERVİŞ ZAİM SUNAR: "FİLLER VE ÇİMEN"


Auteur kavramı Dünya sinemalarında nasıl bir Orson welles ,Godard,Sergei Eisenstein için kullanılıyorsa Türk sinemasının auteur yönetmenlerinden biri de Derviş Zaimdir.Yurtdışında Nuri Bilge Ceylan kadar tanınırlığı var mıdır bilmiyorum ama ele aldığı konular itibariyle Nuri Bilge Ceylan’a göre daha çok suya sabuna dokunduğu kesin.

Bu yazının konusu Derviş Zaim’in Tabutta Rövaşata’dan sonraki ikinci filmi Filler Ve Çimen.2000 yapımı Filler Ve Çimen’in senaryosu da Derviş Zaim imzasını taşıyor.Kadrosunda Ali Sürmeli,Sanem Çelik,Bülent Kayabaş,Haluk Bilginer,Uğur Polat,Taner Birsel,Taner Barlas gibi çok değerli isimler rol alıyor.Şarkıcı Teoman’da bir sahnede sünnet merasiminde çocuklara şarkı söylerken giriyor kadraja.Filmin süresi ise 115 dakika.

Filmin adı zaten içeriğiyle alakalı ipucu veriyor.Üst düzey devlet görevlilerinin karıştığı suç ilişkileri,mafya hesaplaşmaları,uyuşturucu baronları ve bunlarla hiç alakası olmayan sadece evini geçindirecek ve gazi olan kardeşini ameliyat ettirecek parayı bulmaya çalışan bir kız.Üst kademedekilerin kavgaları ve hesaplaşmaları hiçbir suçları olmasa da alt kademelerdeki masum insanlara da yansıyor.

Derviş Zaim her filminde bir konuya dokunur,bize bir şeyler göstermeyi amaçlar.Filler Ve Çimen’de de yine suya sabuna dokunmuş.Filmin ülkenin çok zor şartlardan geçtiği bir dönemde yapıldığını göz önünde bulundurmakta fayda var.Film konu itibariyle güzel ve ilgi çekici olduğu kadar konunun işleniş biçimi bakımından maalesef tatmin edici değil.Evet güzel bir film ama aksiyon içeren bir filmde aksiyon sahnelerinin az oluşu belki teknik belki maddi kısıtlamalardan dolayı olmuştur bilemiyoruz.Zaten aksiyon sahneleri konusunda ülkemizin alacağı mesafe daha çok gözüküyor.

Filmde oyunculuklar müthiş.Özellikle Ali Sürmeli ve Sanem Çelik’in performansı izlenmeye değer.Film çekim teknikleri açısından zayıf.Üniversite öğrencilerinin dersi geçmek için çektiği kısa filmlerden farkı yok.Senaryonun akış çizelgesi de klasik giriş gelişme sonuç formatında.Yani düzlemsel bir formda akıyor.Sonuç olarak iyi konu,iyi oyunculuklar ama vasat bir sinematografi,ama izlenmeye değer .Filmin Antalya Film Festivalinde ve Siyad ödülleride birçok ödüle layık görüldüğünü de hatırlatalım.İyi seyirler..



8 Mart 2015 Pazar

Kadın Dayanışmasının Film Hali: ŞALVAR DAVASI



Kadın-Erkek arasındaki her alanda süregelen ilişki çoğu zaman kadın erkek eşitliği tartışmasına takılır kalır. Ve bu tartışma bir şirkette kaç bayan çalışanın olduğundan mecliste hangi partinin kaç milletvekili olduğuna kadar bir çok alanda sürer gider..

Sinema tarihinde kadın hikayelerini anlatan bir çok film yapıldı.Türk Sineması ise kadın sorunlarını daha çok kırsal kesimde yaşayan kadınlar üzerinden anlattı.Çoğu zaman da kadını toplumda ‘öteki’ olarak resmetti.


Bir tiyatro uyarlaması olan 1983 yapımı Şalvar Davası filminin yönetmen koltuğunda ‘Tosun Paşa’, ‘Davaro’, ‘Orta direk şaban’ , ‘Çarıklı Milyoner’  gibi Türk Sinemasının demirbaşları sayılabilecek birçok filme imza atan Kartal Tibet oturuyor. Filmin başrollerinde ise Şener Şen ve Müjde Ar var. Filmin süresi 90 dakika.


Filmin konusu kısaca şöyle; Elif(Müjde Ar) köydeki evini satmak için bir aylığına işten izin almış ve artık şehirli-uygar olmuş bir duldur. Köye evini satmak için gelmiştir ama köydeki kadınların çektiği sıkıntıları görünce onlara yardım etmeye çalışır ve onları kocalarına ve Ömer ağaya(Şener Şen) karşı örgütler.Zira kocaları hiçbir iş yapmamakta ve sürekli eşlerine çocuk doğurtmaktadırlar.Medeniyet görmüş Elif kız doğum kontrolünden,prezervatif kullanımına,kocaları üstlerine geldiğinde çıngırak çalmaktan,tüfekli savunma yapmaya kadar bir çok yöntemle köyün erkeklerini doğru yola getirmeye çalışır.Köyün ağası(Şener Şen) sürekli erkeklerin aklına girip Elif kızın işine taş koysa da Elif kız örgütlediği köyün kadınlarıyla birlikte amacına ulaşır.

Türk Sinemasında kadın genellikle namus,aldatma,tecavüz gibi kavramlarla bir tutuldu.Şalvar Davası kadınların yatak odalarında erkekleri veto etmesiyle ortaya çıkan trajikomik durumları resmediyor.Ömer ağa’nın Köyün kadınlarının yatak ambargosunu delmek için şehirden iki orospu(bir başka deyişle seks işçisi,ya da hayat kadını) getimesi(Kadını kadınla yola getirmek),Kadınların Elif’in evine cephe kurmasıyla erkeklerin bir komün(kimi yemek yapar kimi çocuk bakar-Şener Şen’in yağ satarım bal satarım oynadığı sahneler yine komedi) oluşturup orda yaşamaya çalışmaları ilginç enstantaneler sunuyor.Halil Ergün’ün canlandırdığı şehirli makinist karakteri  sağ duyulu medeni erkek tipini simgeliyor.

Film tiyatro oyunundan uyarlandığı için midir bilinmez ama teatral bir kimliğe sahip.Hep bir ağızdan senkronize konuşmalar,senkronize hareketler bir tık öteye gitse müzikal bir oyuna dönecek gibi.
Şener Şen’e burada ayrıca değinmek lazım.Filmde Şener Şen göründüğü anda güvendiğiniz bir futbolcunun ayağına top gelince nasıl rahatlarsanız burada da yüzünüzü hemen bir tebessüm kaplıyor.(saçma sapan bir benzetme oldu galiba)Mobilete binme sahneleri,Elif kiremit aktarırken onu dikizleme sahnesi,kendi karısının başına örtü örtüp ‘aha şimdi elif oldu’ diye yürümesi ve daha bir çok sahne..

Film istenildiği ve örgütlenildiği zaman kadınların neleri başarabileceğine küçük bir örnek sadece.Kadına karşı şiddete dair bir çok haber okuduğumuz şu günlerde umarız kadın toplumda hak ettiği yeri alır ve kadına şiddet haberlerinden kadınların başarıları haberlerine geçiş yaparız.

15 Şubat 2015 Pazar

KADINA YÖNELEN ŞİDDET "SAKLI YÜZLER"



Metin Erksan'ın "KUYU" Filminden Yola Çıkarak
Handan İpekçi’nin “SAKLI YÜZLER” filmi üzerine bir analiz…


Handan İpekçi’nin “Büyük Adam Küçük Aşk” filminden sonra çektiği, töre ve namus cinayetlerini ve toplumsal statüde kadına bakışı ele aldığı filmi “Saklı Yüzler” filmini ele alalım. Doğu ve kadın üzerine ele alınan filmlerde bir takım basmakalıplar şeklinde, insanların sosyal yapısını, yaşam şekillerini anlamaya çalışmadan sorgulayıcı ifadeler kullanılabildiğini görüyoruz. Bu bağlamda akla gelen kadına şiddet konusunu ele alan Türk sinema tarihindeki en iyi filmlerden biri Metin Erksan’ın "Kuyu" filmidir. Gerçekte yaşanmış bir hikâyeden alınan filmin öyküsünü Metin Erksan bir gazetede gördüğü haber üzerine kurgulamış. Kuran’dan bir ayetle “Kadınlara İyilikle Davranın.” ile başlayan film dönem üzerinde kadına bakışı iyi vurgulamış ve kendi zaafları yüzünden bir kadına şiddet uygulayan ve onun duygu ve düşüncelerini umursamayan, yaban bir adamın (Osman) tavrını sergileyişini bize göstermiştir. Filmden belli bir süre sonra hayatını kaybeden etkili performansıyla o dönemin parlayan yıldızlarından olabilecek Nil Göncü de canlandırdığı (Fatma) karakteriyle bu filmde oldukça iyi bir grafik çizmektedir. Tek yönlü bu sevda karşısında direnen Fatma’nın filmin sonunda intikamı ise acı olacaktır. Bu bağlamda direnen ve “elden ne gelir” anlayışıyla teslim olmayan güçlü bir kadın karakterle karşılaştığımızı söyleyebiliriz.

Dönelim Handan İpekçi’nin filmine, filmin öncelikle bir “farkındalık” uyandırdığını ve izleyenleri rahatsız edici nitelikte özellikler barındırdığını söyleyebiliriz. Zühre köyde sevdiği genç bir adamdan hamile kalır. Kızlarının evlilik dışı bir ilişkiden hamile kaldığını öğrenen aile meclisi toplanır ve genç kız hakkında ferman verilir. Bebeğin doğmasına izin verilecek, doğumdan sonra hem bebek, hem de Zühre öldürülecektir. Bebeği erkek kardeşi tarafından boğularak öldürülen Zühre’yi öldürme görevi ise babasına düşer. Yaşlı adam kızının canını alamaz ve silahını kendine doğru yönelterek intihar eder. Savcının da yardımıyla ailesinin elinden kurtulmayı başaran Zühre Almanya’ya kaçırılır. Genç kadın sahte bir isim altında hayatına devam etse de, töre cinayetleri ile ilgili bir belgesel yüzünden ailesi, tekrar Zühre’nin izini bulur. Töre bir kez daha Zühre’nin hayatını almak için peşine düşer.

Filmde rol alan oyuncuların pek çoğunun başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Berk Hakman, Füsun Önal ve bu filmde ilk defa oyunculuk deneyimi yaşayan Şenay Aydın… Zühre karakterinin (Şenay Aydın) güçlü bir karakter olduğunu, sevdiği erkeğin kendisine sahip çıkmayıp kaçtıktan sonra, onu yeniden kabul etmemesi ve onla tekrar beraber olmaktansa gerekirse ölümü tercih edeceğinden de çıkarabiliriz. Keza, filmdeki savcı (Füsun Önal) üzerine değinmekte de yarar var. “Burada kanun benim” diyerek kızın ölüm fermanını veren Amcaya kafan tutan savcı daha sonra belgesel için kullandığı ifadelerde “Orada kanun ben değildim maalesef”  diyerek adalet sistemi üzerine de bizleri düşündürüyor. Filmde geçen “Ağam geneleve yeni Ruslar gelmiş” repliğiyle de namus sözcüğünün toplumsal yapıda kadınlar için geçerli olduğunu suratımıza tokat gibi vuran yönetmen erkeklerin namus kavramına gönderme yapıyor.

 Filmin teknik yapısına baktığımızda ise flash backlerle geriye dönüşler görüyoruz. Ayrıca filmin içinde çekilen belgeselle öykü hakkında bilgi sahibi oluyor ve bir takım sorgulamalar yapıyoruz kafamızda. Teknik kısmın bu bağlamda başarılı olduğunu söylenebilir ancak kurgusal manada bir takım problemler ortaya çıkarıyor. Filmin son bölümü macera havasında geçecekken kurguda bu tarz bir yol izlenmesi seyircileri sıkabilecek nitelikler taşıyor. Yönetmenin bu film için zorlandığını ve maddi yetersizlikler çektiği söyleniyordu. Bu bağlamda İpekçi’nin filminin yaptıkları ve yapmayı planladıklarıyla iyi bir iş becerdiği ve “sorgulatan” bir film ortaya koyduğunu söylemekle birlikte sinemasal anlamda çok fazla etkili olmayan bir film yaptığını söyleyebiliriz. Mevcut filmlerden farkını ortaya koyan daha güçlü bir anlatım ve sağlam içeriğe sahip iyi bir yapıta imza atılabilirdi.
(IMDB-7.0) Afar

1 Ocak 2015 Perşembe

YA MASALLAR GERÇEKSE-BÜYÜK BALIK-

Beyaz Perde’nin aykırı masalcısı, Tim Burton imzalı bir retro filmle karşınızdayız.Daniel Wallace’ın romanından uyarlanan filmin senaryosu john August’a ait. Billy Crudup, Albert Finney, Jessica Lange, Alison Lohman, Matthew McGrory, Helena Bonham Carter, Steve Buscemi, Danny DeVito gibi oyuncuları kadrosunda bulunduran filmin süresi 125 dakika.70 milyon dolara çekilen film yaklaşık 123 milyon dolar hasılat rakamına ulaşmış..


     Filmin konusu ise şöyle; Edward Bloom yıllarca oğluna ve çevresindekilere masalsı hikayeler anlatmıştır.Nehirdeki büyük balık hikayesi ise en meşhur olanıdır.Tabi çevresindekiler ve oğlu bunlara gülüp geçer.Edward oğlunun düğününde de bu hikayeleri anlatmaya başlayınca oğul Will kızar Paris’e gider,babasıyla da üç yıl konuşmaz.Ta ki babasının hasta olup yatak döşek yattığını öğrenene kadar.Eşiyle birlikte ailesinin yanına Alabama’ya dönen Will,babasıyla alakalı gerçek bir şeyler arar çünkü babası hasta yatağında bile  hala hikayeler anlatmaktadır.Nihayet babasının eski ofisinde bazı belgelere ulaşır ve araştırmaya başlar.Biz film boyunca flashlarla Edward’ın maceralarına gider geliriz.Film Will’ın hiç tahmin edemeyeceği olaylarla biter.

   Filmi ilk olarak Steven Spielberg’in çekmesi planlanmıştı.Ama Spielberg’in başka projelerle uğraşması sonucu senaryo taslağı döndü dolaştı Tim Burton’ın önüne geldi.Filmin cast aşamasında da ciddi sıkıntılar yaşandı çünkü aynı karakterin gençliği ve ihtiyarlığını iki ayrı kişi oynayacaktı ve bir düzey yakalanması gerekiyordu.Tim Burton başrol için ilk olarak Jack Nicholson ile görüştü ama sonuç alınamadı.Cast aşamasındaki zorluk filmin çekim tarihinin ertelenmesine neden oldu.Nihayet Ewen Mcgregor ve Albert Finney de karar kılındı ve çekimler başladı.Ocak 2003’te başlayan çekimler mayıs başlarında bitti.Çekimler esnasında çeşitli aksilikler de yaşandı.Sirk sahnelerinde seti şiddetli rüzgarlar vurdu ve set sular altında kaldı.Tim Burton Filmde Forced Perspective denilen özel bir efekt kullandı.”Büyük Balık:Hayatın Kendisi Kadar Büyük Bir Maceradır” sloganıyla gösterime giren film 4 dalda Altın Küre’ye aday olurken 1 dalda da Oscar adaylığı kazandı.


   Masalsı bir anlatım diline sahip olan film ilkokulda okuduğumuz kitaplardan fırlamış gibi.Devler,cüceler,sirkler,yabani hayvanlar ve her zorluğun altından kalkan kahraman bir esas adam.Bu masalsı dünyada buruk bir tat bırakan bir baba-oğul ilişkisi de hikayenin geneline hakim.Tim Burton filmlerini bilenler için filmin gerçek üstü yanları herhalde sürpriz olmayacaktır.Masalsı anlatım diline sahip olan filmde günümüze ait göndermeler de yok değil.Adeta bir gizli cennet olan Spectre kasabasının kredi kartlarıyla tanışınca harabe haline gelip iflas etmesi,banka soyguncusu şair winslow’un daha çok para kazanmak(!) için wall street’e gitmesi,yaşlı bloom’un  anlattıklarına hikaye diyen gazeteci oğlu Will’e ‘sende bir hikayecisin’ demesi hep birer gönderme.Bence bu filmi izleyin,bir şey kaybetmeyeceksiniz!(İMDB-8.0)

18 Kasım 2014 Salı

TÜRK SİNEMASININ "GELİN'İ

Başrollerinde Hülya Koçyiğit ve Kerem Yılmazer'in yer aldığı Ali Şen, Kamran Usluer, Aliye Rona ve  Kahraman Kıral  gibi isimlerin bulunduğu "Gelin" filmi Türk Sinemasının ulu çınarlarından biri. Filmin yönetmeni 95 yaşındayken aramızdan ayrılan Türk Sinemasının ilk auteur yönetmenlerinden  Ö. Lütfi Akad.  Otoriteler tarafından Türk sinemasının en iyi 10 filmi arasına yer alan film;  5. Adana Altın Koza Film Şenliğinden En İyi Film, En İyi Yardımcı Erkek ve En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödüllerinin de sahibi.


Lütfi Akad'ın köyden kente göç üçlemesinin ilk filmi olan Gelin ( Düğün, Diyet) Yozgat’tan  İstanbul’a göçen bir ailenin beraberinde getirdiği umutları ve gelenekleriyle ayakta kalma mücadelesini anlatıyor. Kendilerini bekleyen bu farklı dünyada en önemli kaygılarının  para ve daha fazla kazanmak olduğu bu ailenin en küçük ferdi Osman, amansız bir hastalığa yakalanır ve bunu görebilen tek kişi ise annesi Meryem (Hülya Koçyiğit)’dir. Meryem, oğlunu hastaneye götürmek ve tedavi işlemlerini bir an evvel başlatmak için yoğun çaba gösterir. Diğer aile üyeleri ise durumun ciddiyetinin farkına varmazlar. Daha fazla kazanma arzusu gözlerini kör etmiştir. Osmanın hastalığını kayda değer bulmazlar ve çeşitli yöntemlerle (okuma-üfleme, kurşun döktürme) çocuğun kendiliğinden iyileşeceğini söylerler. Meryem ise son raddeye kadar mücadele etmeye devam eder. Kadının bağımsızlığını kazandığı ve dönemin Anadolu ailesinin feodal yapısını yıkan finaliyle Gelin, sadece döneminin değil Türk sinemasının en önemli yapıtlarından biri.


Yalın üslubu, muhteşem oyunculukları, titiz senaryosu ve hala günümüz dünyasında bile rastlanan aktüalitesi ile "Gelin" izlenmeyi hak eden değerler arasında. (İmdb- 7,9) afar

30 Ekim 2014 Perşembe

BALATLI ARİF


Başrollerinde Yılmaz Güney ve Nebahat Çehre’nin bulunduğu “Balatlı Arif” filminin senaryosu Ayşe Şasa’ya ait.  Filmin yönetmenliğini ise Atıf Yılmaz yapıyor.

Kenar bir mahallede yaşayan, tıpta okuyan fakir bir genç olan Arif’in hayatı ev ve okul arasında geçmektedir, tek derdi okulunu bir an önce bitirmek ve Gülşen’e kavuşmaktır. Fakat Arif’in annesi Gülşen’i tıbbiyeli oğluna layık görmemektedir. Gülşen’in babası ise ticari çıkarları dolayısıyla kızı başkasına vermek istemektedir. Gülşen’in sevgisi temiz ve gerçektir. Arif ve Gülşen bir gün gizli gizli buluşurken Gülşen’in babasına yakalanırlar. Ve bu sebepten işleri hızlandırmak durumunda kalırlar. Ancak ne var ki, Arif’in bir an kendi gerçekliğinden sapması ve hovardalığa merak sarması işleri içinden çıkılmaz hale getirir.


“Aşk bizim neyimize Erdoğan, adam gibi okuluna gidip dersine çalışsana.”  Filmin hemen başında söylenen bu sözler üzerine kuruluyor film. Yoksulluğun dayattığı bir ortamda Tıp öğrencisi Arif’in tek bir yolu vardır daima önüne ve kitaplarına bakmak eğer kafasını kaldırırsa gördüğü şaşalı hayat /dış dünya, kafasının karışmasına neden olabilir çünkü.

Her şeye rağmen okulunu uzatmadan bitirmek isteyen Arif mahallesinin gururudur bir yandan da. Ancak bu yük belki de ağır gelir belli zaman sonra ve insan olmanın küçük zaaflarına yakalanır. Gülşen’le nişanlanması yasak delme iştahını kabartır. Bir an sıkıştırıldığı iki dünya yaşamında diğerini tercih eder. Ancak iki türlü de beceremez. Her şeyi yüzüne gözüne bulaştırır. Gülşen’e ‘Koca dünyada insanı anlayan bir kul çıkmadıktan sonra, namusluymuşsun namussuzmuşsun ne fark eder?” diyen Arif artık olayları doğal akışına bırakmış ve kendini çekmiştir.


Film draması itibari ile sağlam bir yapıya sahip. Yer yer etkili, doğal diyaloglar içinde kendinizi kaybediyorsunuz. Bazen ise sahnelerin doğal akışına kapılıp gidiyorsunuz. ..Arif’in karambole gelip taksiye binmek durumunda kaldığı ve taksiciyle girdiği diyaloglar trajikomik bir şekilde Arif’in karakterinin saf yönünü vurgular. Arif ’in gördüğü absürd rüya ise filmin en ilginç detaylarından biridir.  Arif’in içinde bulunduğu keşmekeş yapıyı özetler niteliktedir. Hem güldürür hem düşündürür. Filmin bir artı yönü ise Balat semtindeki mahalle halkının Arif’e olan sıcaklığı ve koruyucu  yapısıdır. Erdal Özyağcılar, Tülin Oral, Mustafa Alabora gibi usta& tanıdık isimleri ise filmde görmek ayrı bir gülümseme sebebi. “Balatlı Arif”, “biz başka dünyaların insanıyız” temasını sıcak, akıcı, insancıl bir dille anlatan etkili bir film. (Imdb 7.7)
Yazı: A. Fatih ARIKAN